Askeri nizamda sıraya girmiş, çoğu siyah giyinen, bazılarının kazıtılmış kafalarında dövmeler bulunan bin kişilik bir grup.
Milano’da aşırı sağcı bir öğrenci olan Sergio Ramelli’nin yaklaşık 50 yıl önce anti-faşistler tarafından öldürüldüğü noktada, bir lider sadık taburunu hazır ola çağırıyor.
Yoklama yapar gibi “camerata” (silah arkadaşı) diye bağırıp Ramelli’nin adını söylüyor. Gruptakiler İtalya’nın ikinci büyük şehrinin merkezinde faşist selamı vererek “Burada. Burada. Burada” diye bağırıyor.
2024 yılında yaşanan bu olay, yüz yıl öncesinin ürkütücü yankılarını taşıyor. Dışarıdan biri için öyle görünse de her yıl bu tür anma törenlerinin düzenlendiği İtalya’da bu görüntüler sıra dışı değil.
İtalya’daki mevcut sağ ittifak hükümeti, kökleri savaş sonrası faşizmine dayanan İtalya’nın Kardeşleri partisi tarafından yönetiliyor.
Partinin lideri Başbakan Giorgia Meloni, hareketinin tamamen değiştiğini ve politikalarının Milano’da faşist selamı veren bu insanlarla aynı olmadığını söyledi.
Ancak Meloni ve partisinin siyasi kökenlerinden yeterince uzaklaşmadığını ve bir zamanlar aşırı uç olarak kabul edilenlerin ana akım haline geldiğini endişeyle dile getirenler var.
La Repubblica gazetesinden Paolo Berizzi, “Faşizm 1945’te ölmedi – askeri olarak yenildi ama birçok İtalyan’ın zihninde yaşamaya devam etti” diyor.
Aşırılık yanlısı grupların tehditleri yüzünden son beş yıldır 24 saat polis koruması altında yaşayan Berizzi, “İtalya geçmişiyle hiçbir zaman gerçek anlamda yüzleşmedi” diyor.
İtalya’nın Il Duce (Lider) lakaplı faşist diktatörü Benito Mussolini’nin iktidara gelmesinin üzerinden bir asırdan fazla zaman geçti.
Mussolini’nin totaliter rejimi, tüm muhaliflere karşı şiddetli baskı, toplama kampları, yurtdışındaki işgaller, Hitler Almanyasıyla ittifak ve Holokost sırasında binlerce Yahudi’nin ölüme gönderilmesiyle özdeşleşti. İkinci Dünya Savaşı sonunda İtalya Müttefik kuvvetlere teslim oldu, iç savaşa sürüklendi ve Il Duce sonunda yakalanıp öldürüldü.
İtalya’nın savaş sonrası anayasası Mussolini’nin faşist partisini yasakladı, ancak hareketin farklı kılıklarda devam etmesine izin verildi. Movimento Sociale Italiano ya da MSI, Mussolini’nin destekçileri tarafından faşizmi canlandırmak ve komünizmle mücadele etmek amacıyla kuruldu. Mussolini rejiminin memurları devlet kurumlarında görev aldı. Tek bir kişi savaş suçları için mahkemeye çıkarılmadı.
1952 yılında anayasaya eklenen Scelba Yasası, anti-demokratik amaçlar güden, faşizmin ilkelerini ya da liderlerini yücelten ya da faşizmin hizmetinde şiddet kullanan grupları yasaklıyordu. Ancak bu yasaya nadiren başvuruldu.
Almanya’da yasa, faşist selamı vermenin üç yıla kadar hapisle cezalandırılabileceğini açıkça belirtirken, İtalya’da bunun cezai bir suç olup olmadığı kararı yargıçlara bırakılıyor; bu da gri bir alan oluşturuyor.
Ülkede neo-faşist politikacılar on yıllar boyunca dışlandı. 1994’te dönemin başbakanı Silvio Berlusconi’nin onları koalisyona dahil etme kararı, kamuoyunda giderek artan bir meşruiyet kazanmalarının başlangıcı oldu.
Meloni ve İtalya’nın Kardeşleri
Siyasi yaşamı MSI gençlik kollarında başlayan ve MSI’ın devamı olan hareketin ulusal lideri olan Başbakan Giorgia Meloni, bir keresinde Mussolini’yi “iyi bir politikacı” olarak övmüş ve “yaptığı her şeyi İtalya için yaptığını” söylemişti. Berlusconi 2008’de Meloni’yi hükümette bakan olarak atadı.
Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri partisi, savaştan sonra neo-faşist gruplar tarafından benimsenen üç renkli alev logosunu kullansa da, partiyi giderek aşırı sağdan uzaklaştırdı.
Göçmenler ve LGBT karşıtı söylemi, 2022’de Başbakan seçilmesinden bu yana yumuşadı. Artık sınırları korumak ve İtalya’nın doğum oranını arttırmak gibi ana akım Avrupa sağıyla daha uyumlu bir dil kullanıyor.
Euro bölgesine yönelik eleştirilerini azalttı, Washington’dan Brüksel’e liderlerle yakın ilişkiler kurdu ve Rusya tarafından işgal edilmesinin ardından Ukrayna’ya verdiği destekte açık sözlü oldu. Ancak onu eleştirenler hala siyasi köklerine göz kırptığını söylüyor. Bazılarına göre bu da onu aşırılık yanlısı grupların bastırılmasını desteklemekten uzaklaştırıyor.
1997’den beri faaliyet gösteren Forza Nuova (Yeni Güç), Meloni’nin partisinden çok daha sağda ve göçün tamamen durdurulmasını, NATO ve AB’den ayrılmayı savunuyor. Üyeleri Vladimir Putin’den övgüyle bahsediyor.
Parti hiçbir zaman parlamentoya milletvekili seçtirecek kadar oy alamadı ancak protesto gösterilerindeki görünürlüğü ve göçmenlere yönelik şiddet de dahil olmak üzere üyelerinin eylemleri onu ve diğer aşırılık yanlısı grupları İtalyan siyasetinde göze batar hale getiriyor.
Yakın zamanda düzenlenen bir cenaze töreninde bir üyesinin tabutuna gamalı haç bayrağı örtülmüştü. Bir başka yetkilinin doğum günü gamalı haç ve Nazi sloganı içeren bir pasta ile kutlandı.
2021’de Covid kısıtlamalarına karşı gösteri yapan parti taraftarları İtalya’nın en büyük sendikalarından CGIL’in merkezine saldırmıştı. Forza Nuova’nın kurucusu Roberto Fiore, saldırının nedenini sendikanın tüm işçiler için zorunlu Covid aşı sertifikalarını desteklemesine bağlıyor. “Herkes bizi gerçek özgürlük savaşçıları olarak görüyordu, bir sendikaya saldıran faşistler olarak değil” diyor.
Ona doğrudan faşist olup olmadığını soruyorum. İnkar etmiyor. “Ama terimi tamamlamam ve bir devrimci olduğumu söylemem gerek. İtalya, faşizm şu konularda iyiydi ama belki başka konularda iyi değildi diyecek zekaya ve cesarete sahip değil… Faşizm terimini kabul ediyorum, reddetmiyorum.”
Fiore’yi Mussolini rejiminin suçları konusunda zorladığımda, şiddet içerdiğini reddediyor ve faşist toplama kamplarının “savaşta olan şeyler” olduğunu iddia ediyor. Ukrayna’nın Rusya’nın bir parçası olması gerektiğine inanıyor. Kendisine partisinin Almanya gibi ülkelerde yasaklanacağını söylediğimde “Özgürlük özgürlüktür” diyor.
Forza Nuova’nın kuzeydeki Verona kentinde bulunan yerel merkezinin duvarları, ABD Konfederasyon bayrağı, kendini Rus yanlısı ilan eden Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin bayrakların yanı sıra “Beyaz Güç” ve “Biz faşistiz – silahlanma çağrısı” yazılı atkılarla kaplı.
Partinin lider yardımcısı Luca Castellini, İtalya’da en çok satılan takvim olduğunu iddia ettiği Mussolini takvimini gururla gösteriyor.
Castellini aynı zamanda Verona’nın sıkı futbol taraftarlarının da lideri. İtalyan stadyumları uzun zamandır siyasi aşırılıkların üreme alanları olmuş. Hellas Verona kulübü altı yıl önce lig atladığında, Castellini taraftarlara başarılarının “Adolf Hitler” sayesinde olduğunu haykırmıştı. Castellini, siyah bir oyuncunun asla “gerçek İtalyan” olamayacağını iddia ettikten sonra stadyumdan men edilmiş.
Holokost’a sürülen İtalyan Yahudilerinin torunlarının nasıl hissedeceğini soruyorum? “Bilmiyorum ama savaşlar ve ölümler her zaman oldu. Bu benim sorunum olamaz” diyor.
‘Post-faşist geleneğin ideolojik mirasçısı’
Meloni’nin partisi Forza Nuova ile arasına mesafe koydu. Forza Nuova’nın liderleri ise Ukrayna’ya verdiği kararlı destek de dahil olmak üzere bazı pozisyonları nedeniyle onu açıkça eleştiriyor.
Meloni seçimlerden önce yayınladığı bir video mesajında, İtalyan sağının “faşizmi tarihe gömdüğünü”, demokrasinin bastırılmasını ve “utanç verici Yahudi karşıtı yasaları” şiddetle kınadığını belirterek eleştirmenlere güven vermeye çalıştı.
Ancak Meloni mirasını tamamen bir kenara bırakmış değil: örneğin hala faşist dönemden kalma “Tanrı, vatan, aile” sloganını kullanıyor.
Gazeteci Paolo Berizzi, “İtalya’nın Kardeşleri faşist bir parti değil ama post-faşist geleneğin ideolojik mirasçısı” diyor. Berizzi, aşırılık yanlısı grupların bu sayede kendilerini meşrulaşmış hissettiklerini söylüyor.
Haziran’daki Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde kamuoyu yoklamaları Meloni’nin partisi İtalya’nın Kardeşleri’ni diğer İtalyan partilerinin çok önünde gösteriyor.
Avrupalı sağcı partilerden oluşan grubu beklendiği gibi oylamada büyük başarı elde ederse, İtalya’daki siyasi hakimiyetini ve kendi ülkelerine liderlik etmeyi hedefleyen diğer sağcı ve aşırı sağcı politikacılar için bir figür olarak konumunu sağlamlaştıracak.
Partiyi eleştirenler, kendisini hiçbir zaman doğrudan “anti-faşist” olarak adlandırmadığına dikkat çekiyor. Ancak İtalya’nın Kardeşleri’nden Avrupa Parlamentosu Üyesi Nicola Procaccini bunun iyi bir nedeni olduğunu savunuyor.
“Faşizm döneminde anti-faşist olmak özgürlük ve demokrasi için çok cesur bir hareketti. Ancak demokrasi döneminde anti-faşist olmak bazen şiddet anlamına geldi ve pek çok genç öğrenci öldürüldü” diyerek İtalya’nın savaş sonrası yıllarında aşırılık yanlısı gruplar arasında sık sık yaşanan kanlı çatışmalara ve işlenen cinayetlere atıfta bulunuyor.
Faşizmi her zaman kınadığını söyleyen Procaccini , solun da seçimlerden önce korku salmak için bu terimi “takıntı” olarak öne sürüp kışkırttığını iddia ediyor.
‘Faşizme karşı mücadele hala güncel’
Bu iddia, tarihsel olarak anti-faşizmin kalbi olan Bologna gibi yerlerdeki muhalifler tarafından şiddetle reddediliyor. Belediye binasının duvarında 1943-45 iç savaşı sırasında Bologna’yı faşizme karşı savunurken ölenlerin siyah beyaz fotoğrafları ve isimleri yer alıyor.
Kentin belediye başkan yardımcısı Emily Clancy, faşizme karşı mücadelenin bugün de son derece güncel olduğunu söylüyor.
“Aşırı sağ, sadece İtalya’da değil, dünyanın dört bir yanında, yabancıya ya da göçmene saldırarak insanların zorlukları için bir günah keçisi bulmaya çalışıyor” diyor. “Basın özgürlüğüne, sansüre, LGBT topluluğuna yönelik özgürlüklere ve kadınların kendi bedenleri üzerinde söz hakkı olmasına yönelik saldırılara” işaret ederek faşizmin ilk günleriyle benzerlikler olduğunu söylüyor.
Dünya genelinde ilerleme kaydeden aşırı sağa karşı kaybedip kaybetmediklerini soruyorum. “Bence bu bir mücadele; kaybetmedik ama kesinlikle birlik olmalı ve olanları hafife almamalıyız” diye yanıtlıyor.
Gösterilerde hala kullanılan faşist selamlamalar için, “Sadece nostaljik ya da saygı gösterisi olarak küçümsenmesi inanılmaz. Bu olayların ciddiyetini gerektiği gibi ele almıyoruz” diyor.
Avrupa Parlamentosu Milletvekili Nicola Procaccini ise bu selamlamanın faşizmi geri getirme çağrısı olmadığını ve yasaklanmasının “çılgınlık” olacağını belirterek, “Bu, paylaşmadığımız bir kültürü iptal etmektir” diye karşı çıkıyor.
Benito Mussolini’nin doğum yeri olan Predappio’da, her yıl ölüm yıldönümünde, askeri bereli ve ellerinde kırmızı güller taşıyan insanların mezarı ziyaret ettiği bir anma düzenleniyor.
Katılanlardan biri olan Susanna Cortinovis, Mussolini’yi sosyal güvenlik ve annelik ödemeleri getirdiği için övüyor. “Eğer bana bir anne, bir Hıristiyan olmanın, vergilerimi ödemenin faşist olduğum anlamına geldiğini söylüyorsanız, o zaman evet, ben faşistim” diyor. “Ve Romalı tarzımla, biricik devlet başkanımı (Mussolini) selamlıyorum.”
Birçok ülkede olduğu gibi İtalya’da da nostaljistler, tarihi revize etmek isteyenler, komplo teorisyenleri var. Il Duce hayranlarının sayısı belki az ama Mussolini propagandacıları ile modern neo-faşistler arasında bir geçişkenlik var.
Bu tür fikirlere, imgelere ve inançlara hala hoşgörü gösteren bir toplumda, Avrupa’nın başka yerlerindeki sağcı partilerin İtalya’yı örnek aldığı bir dönemde, bunun ne kadar normalleştiği merak konusu.
Gazeteci Paolo Berizzi şöyle diyor: “Faşistler her zaman intikam arzusu beslemiştir. ‘İktidara geri dönüyoruz, ölmedik, yok olmadık’ diyorlar. Tarihten intikam alma peşindeler.”